Necip Fazıl Kısakürek Sözleri

iyi sözler

Updated on:

Necip Fazıl Kısakürek Sözleri

Sayfa Konusu: Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Kısa, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Anlamlı, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Tumblr, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri 2016

Bu sayfamızda büyük şair Necip Fazıl Kısakürek’ten en güzel sözleri hazırladık. Bu harika şairin harika sözlerini sevdiklerinizle face ve twitterdan paylaşabilirsiniz.

NECİP FAZIL’IN HARİKA SÖZLERİBenim istediğimi Allah istemiyorsa, konu kapanmıştır.

Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline.

Eğer tadını bilirseniz ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.

Kula kulluk etme! Unutma ki sen de kulsun. Ve gerektiğinden fazla önem verme! Yoksa unutulursun.

Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.

Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, aşağılıktır.

Allah var fakat bizim ondan, yalnız sorulduğu zaman haberimiz var!

Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, Züleyha baştan aşağı afet olsa ne yazar.

Sokak lambası gibi olma ey yar. Kime yandığın belli olsun.

İçimizde bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.

Ölüm zorların zoru, yaşamak ondan da zor!

Yalnızım diye üzülmüyorum… Çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz…

Kavuşmak mı? Belki… Daha ölmedim!

Necip Fazıl’a sormuşlar: “neden sigarayı bu kadar çok seviyorsunuz?” “Benim için yanan bir tek o var” demiş…

Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?

Bir namazım, bir duam, birde eski seccadem, hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermaye.

Camiye dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin!

İnsanlar ikiye ayrılır, vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.

Bin “günahın” olsa da bana, bir “gün ah’ım” yok sana…

Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin zannedecek.

Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük tanımıyorum.

Ölüm güzel bir şey, budur perde arkasından haber, güzel olmasaydı ölür müydü peygamber!

Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeldir.

Diyorlar bana, kalsın şiirde sözde yerde, sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde.

Her ağızda, her telde fanilik dırıltısı, sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı!

Biz; ayakları şişene kadar namaz kılan peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmetiyiz.

Geçti, istemem gelmeni yokluğunda buldum seni.

Keşke ben Allah kelimesinden başka, ağzından tek söz bile çıkmayan bir dilsiz olsaydım!

Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük tanımıyorum.

Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık, anladım ki yok Allahtan başkasına yakınlık…

Zamanın çarkları sizi yürütüyor, zamanın çarkları beni öğütüyor…

Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten affet, senden habersiz aldığım her nefesten.

Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.

Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not; dünya beş para etmiyor…

İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa imha için de o kadar cehalet kâfidir…

Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür…

Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür.

Sabırda pişer koruk, yerle bir olur doruk. Sabır, sabır ve sabır, işte Kur’an ‘da buyruk.

Biz bize gerici diyenlere ancak deh demek için gerideyiz…

Başım çığlıklı bir çocuk, onu nasıl avutsam? Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?

Cevabımın şiddetinden susuyorum!

Başım çığlıklı bir çocuk, onu nasıl avutsam? Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?

Öyle insanlar vardır ki; lağıma düşseler, lağımı kirletirler.

Sizde olan tükenir onda olan sonsuz, feza sizin olsa ne yapacaksınız onsuz.

Felsefe; çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.

Beni kimsecikler okşamaz madem, öp beni alnımdan; sen öp seccadem.

İnsan namaz kılarsa, namaz da insanı insan kılar.

Elindeyse zamana, dur, geçme diye dayat. Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat.

Hayat dediğin Allah (c.c.) için değilse, ne çıkar hayat önünde eğilse.

Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

İnsanı olgunlaştıran yaşı değil, yaşadıklarıdır…

Sonunda ‘eyvah’ diyeceğin şeylere, başında ‘eyvallah’ deme. Pişman ol fakat pişman ölme.

Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…

Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya vardım.

Ellerime uzanan dudakları tepeyim, Allah diyen gel seni ayağından öpeyim!

Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.

Payımıza sükût düştüğünden beridir, kalbimizin sesini daha bir güzel duyar olduk.

Ölüm herkesin başına gelir, ama geç ama erken… Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken…

Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık, anla ki yok Allah’tan başkasıyla yakınlık.

İki insan çeşidi vardır. Zaman geçtikte hatalarıyla yüzleşen! Zaman geçtikçe yüzsüzleşen…

Sevdalın şu dağı del dese, koşar, delersin! İş Allah’a geldi mi, gücün yok, sendelersin!

Ya Allah’a baş eğer hiç kimseye eğmezsin, ya da herkese baş eğer hiçbir şeye değmezsin.

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Ne başını kapat, altını göster; ne altını kapat, üstünü göster. Hepsini kapat, imanını göster.

Her kahkahanda Allah’a teşekkür etmiyorsan, neden her ağladığında o’na kızıyorsun?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal, hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal.

Biz şiiri iman için bilmişiz ve bu mihrak bilgiyi, her bilginin geçtiği bin bir yol ağzı biliyoruz.

Dinde zorlama yoktur, insan özgürdür elbette! İsteyen bu dünyada pişer, isteyen ahirette!

Düşünüyorum: O’ndan evvel zaman var mıydı? Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?

Sırma renginde pislik, dünyanın süsü püsü, bende tek aziz eşya annemin başörtüsü…

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu!

Kadından kendisinde olmayanı isteriz; hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan kork.

Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?

Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!

Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık… Yaşarken temiz kalsaydık ölünce yıkanmazdık.

Hayatımızın yarısını uyuyarak geçiriyoruz, diğer yarısını da uyutularak…

Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın…

Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.

Tam 30 yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.

Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!

Benim ayağımın altıda müsait başımın üstü de nerde olacağını sen belirle…

Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?

Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; nefsim doymamaktan dünyaya küstü.

Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; ilk yarısının hasretiyle geçer.

An oluyor bir garip duyguya varıyorum; ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?

Öyle ucuz değil gül koklamak… Gül tutan ele diken batmalı… Bir aşka gönül veren o aşkın kapısında yatmalı!

Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.

Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.

Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz.

Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!

Önüne gelenle değil, seninle ölüme gelenle beraber ol.

Hep nefis çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem; insandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem.

Sabır, çekilen şeyi duymamak değil, ona dayanmayı bilmektir.

Yum gözünü, kalbine her an yokluğu üfür! Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür…

Anladım işi; san ’at Allah ı aramakmış, marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış…

Geçti, istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni; bırak vehmimde gölgeni, gelme, artık neye yarar?

Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan…

Allah bir! Demektense ecel teri dökerken; ölüversem, beklenmez anda Allah bir erken…

Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere, ayağım takılıyor yerdeki gölgelere.

Bana çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu çağın dışında kalmayayım da, içinde mi boğulayım.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Verirler ” ben acizim, kudret senin” dedikçe… Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe…

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!

Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla! Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla.

Zonklayan başım benim, kan pıhtısı, cerahat; ona yastıkta değil, secde yerinde rahat…

Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanlar iyi atlara binip gitti.

Düşünmek şu, bu değil, öteleri düşünmek; sizinse düşünceniz yataklarda eşinmek.

Çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını yorganını satardın.

Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan, bir günahı, seni beklediğim kadar.

Sanma oruç, bu akşam tıklım tıklım ye diye; bu akşam, yarın oruç tutabilmek için ye.

Hayatın çilesine tahammül gerek, değil mi ki sefa ile cefa müşterek? Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek? Bazen dertliler de ağlar ama gülerek…

Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin, doymak bilmeyen ümmetiyiz…

Helal ile beslersen çocuğunu hürmet ile öder borcunu, haram ile beslersen o’nu hakaret ile öder borcunu.

Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır.

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan. Bakamam, aynada, aynada vicdan; beni beklemeyin, o bir hevesti; gelemem, aynalar yolumu kesti.

İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.

Bir idamlık Ali vardı, asıldı; kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; bahçeye diktiği üç beş karanfil…

Ağaçtan düşen yaprak nasıl kurumaya mahkûmsa; gönülden düşen insan da ‘unutulmaya mahkûmdur.

Seni affetmek hayatımın en büyük hatasıydı. Nerden bilebilirdim ki. Katilini affedersen seni yine öldüreceğini…

Ben geçmişimi dürdüm, büktüm ve kaldırıp çöpe attım, bu çöpleri ise ancak; kediler ve köpekler karıştırır!

Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değil. Burası acıkmanın yeri…

Kadın mezarlığa girerken başını kapıyor, dışarı çıkarken açıyor, ölüye karşı kapayıp, diriye karşı açmak akıl almaz.

Soruldu mu ne bilirsin diye; ”haddimi bilirim” soruldu mu ne istersin diye; “haddimi bilir, hakkımı isterim” demeli…

Ayağın taşa takıldığında “Allah kahretsin” bile dememelisin, dua etmelisin ki taşa takılan bir ayağın var…

Ölüm her aklına geldiğinde ‘ah’ edip ‘vah’ edip inleme; bu halinle rabbimi incitmiş olacaksın. Ecel kapıyı çaldığı zaman evi telaşa verme; o geldiği zaman, sen çoktan gitmiş olacaksın.

Ey gönül, gidenden ümidini kes! Kaçan bir hayale benziyor herkes, sanki kulağıma gaipten bir ses buluşmalar kaldı mahşere diyor.

Fikrin olduğu her yerde şiddet, operatörün neşteri gibi bir nimet, olmadığı yerde de katilin bıçağı şeklinde bir afettir.

Benimki benim, seninki de senin! Bu şeriattır… Seninki senin, benimki de senin!  Bu tarikattır. Ne benimki benim ne de seninki senin her şey Allah’ın! Bu da hakikattir!

Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa yaşasın kefenimin kefili karaborsa.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! lslak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Yorum yapın